İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bilirkişi davasında avukatlarının duruşmaya katılmayacakları yönündeki karar, Türkiye siyasetinde önemli bir gündem maddesi haline geldi. İmamoğlu'nun avukatları, mahkemenin gidişatını ve tarafların durumunu değerlendirmek üzere duruşmada bulunmama kararı alırken, bu durumu açık bir şekilde ifade etti. Peki, bu durumun altında yatan sebepler nelerdir? İmamoğlu’nun bu süreçteki kararlılığı ve hukuki sürecin etkileri hakkında merak edilen tüm detayları ele alacağız.
Öncelikle, Ekrem İmamoğlu’nun karşılaştığı bilirkişi davasının temel hatlarını anlamak, duruşmaya katılmama kararının nedenlerini daha iyi kavramamıza yardımcı olacaktır. Bilirkişi davaları, hukuki süreçlerde teknik bilgilerin gerektiği durumlarda yönelik yapılan bir başvurudur. İmamoğlu’nun davası, özellikle son yıllarda ülke gündeminde oldukça yoğun bir yer edindi. Duruşmalar sırasında sunduğu kanıtlar ve savunmaları sayesinde, İmamoğlu birçok kişinin dikkatini çekmekle kalmayıp, aynı zamanda adalet arayışına dair bir simge haline geldi. Bu noktada avukatlarının duruşmalara katılmayacak olması, kamuoyunda farklı yorumların yapılmasına neden oldu. Ocak ayından bu yana devam eden bu dava süreci, adalet sisteminde yaşanan sıkıntıları, siyasi iktidarın etkilerini ve sosyal medyada patlak veren tartışmaları da beraberinde getirmiş durumda.
Avukatların duruşmaya katılmama kararının nedenleri çeşitli boyutlarda ele alınabilir. Öncelikle, hukukçuların görüşlerine göre, bu karar, sürecin adil bir şekilde ilerlemediği düşüncesinin bir yansıması. İmamoğlu’nun avukatları, mahkeme sürecinde yaşanan hukuki belirsizlikler ve itiraz süreçlerinin yeterince dikkate alınmadığı kanaatine vardıkları için bu kararı aldıklarını belirtmişlerdir. Duruşmaya katılmamalarının ardında yatan asıl sebep, mahkemenin tarafsızlığına olan inanç eksikliği olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla İmamoğlu’nun avukatları, duruşmaların adaletin sağlanmasına yönelik bir fırsat değil, aksine bir baskı aracı olduğu düşüncesini dile getiriyorlar.
Ayrıca, avukatların duruşma katılımını erteleme kararı, müvekkilleri üzerinden yürütülen kamuoyunu etkileme çabalarına bir cevaptır. İmamoğlu'nun duruşmalara katılmaması, kendisinin ve avukatlarının, bu sürecin bir siyasi şova dönüştürülmesine karşı bir duruş sergileme çabası olarak da değerlendirilebilir. Sonuç olarak, bu karar, yalnızca İmamoğlu için değil, Türkiye'nin adalet sistemi için önemli bir dönemeçtir.
Sonuç olarak, Ekrem İmamoğlu’nun bilirkişi davasındaki bu gelişmeler, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin ve genel olarak Türk siyasetinin geleceği açısından kritik bir öneme sahip. İmamoğlu’nun duruşmalara katılmama kararı, sadece hukuki bir tercih değil, aynı zamanda adalet arayışının bir simgesidir. Kamuoyunun bu gelişmelere olan tepkisi ise, Türkiye'nin demokratik yapısının ne denli sorgulanır hale geldiğinin bir göstergesidir. İmamoğlu’nun ve avukatlarının duruşmalara katılmama kararı, sadece bu dava ile sınırlı kalmayıp, hukuk ve siyaset açısından daha geniş bir tartışmayı da beraberinde getirecektir.