Gazze, tarihinde birçok trajik olaya ev sahipliği yapmış, savaşların ve çatışmaların gölgesinde yaşam mücadelesi veren bir coğrafya. Bu savaş ortamında, olayları belgeleyen gazeteciler ve foto muhabirleri, cesaretleriyle öne çıkarlar. Son dönemde bu cesareti en iyi temsil edenlerden biri de Fatma isimli bir foto muhabiri oldu. Fatma, yaşadığı zorlu koşullara rağmen, insanlığın sesi olmayı başardı. Ancak, ne yazık ki, olay anında hayatını kaybetmesi, onun ardında bıraktığı dersleri, hikayeleri ve duygu dolu tanıklığını daha da anlamlı kıldı. "Öleceksem gürültülü bir ölüm olsun" diyerek, savaşın gerçek yüzünü dile getiren Fatma, sadece bir muhabir değil, aynı zamanda bir insanlık anıtı olarak hafızalarda yer edindi.
Fatma, genç yaşından itibaren içerisinde bulunduğu toplumu ve insanları anlatmaya karar vermiş bir gazeteci. Çocukluğu, savaşın gölgesinde geçmiş, en temel haklardan mahrum kalmış toplumların acılarını sırtlamış bir kahraman. Onun amacı, Gazze'deki yaşamı sanal dünyanın ötesine taşımak, orada yaşananları tüm dünyaya duyurmak ve savaşın yıkıcılığını gözler önüne sermekti. Fatma, güçlü bir anlatıcıydı; fotoğraflarıyla insanların hikayelerini, umutlarını ve hayal kırıklıklarını anlatıyordu. Her bir fotoğraf, izleyicilere savaşın gerçek yüzünü gösteriyordu ve Fatma'nın lensinden geçen her an, adeta bir destanı andırıyordu.
Özellikle son aylarda Gazze’de yaşanan çatışmalar, Fatma'nın işine daha fazla odaklanmasına neden oldu. Savaşın büyümesi, onun çalışma saatlerini artırmış, her gün yeniden tehlikeye atılan hayatlara tanıklık etmesine neden olmuştu. İnsanların yaşadığı acıları kaydederken aynı zamanda kendi duygusal yükünü de taşımak zorundaydı. Yoğun bağ kurduğu insanlar ve anlar, onun ruhunda derin yaralar açtı. Gazze'nin sokaklarında geçirdiği her an, savaşın getirdiği ölüm ve yıkımın ağırlığını hissettirdi. Ancak tüm bunlara rağmen, o, toplumuna olan bağlılığından dolayı, korkularıyla yüzleşerek kameranın arkasında kalmayı tercih etti.
Gözleri önünde yaşanan acılar, kadınların ve çocukların hayat mücadelesi, gençlerin hayallerinin yok oluşu... Fatma, tüm bunları fotoğraflamak için yanıp tutuşuyordu. "Öleceksem gürültülü bir ölüm olsun" diyerek, savaşın kaymaları ve insanlığın çöküşü arasında bir nehir gibi aktı. Ancak, bu nehrin sonu, onu başka bir cinayete kurban etti. Fatma'nın hayatının son anları, savaşın içindeki bir gazetecinin ne kadar güçlü olabileceğini bir kez daha gözler önüne serdi. Sadece bir haber yapmakla kalmayıp, toplumunu yüzleşmeye ve haykırmaya davet ediyordu. "Ben buradayım, burada olanları görün, duyun" diyordu adeta.
Fatma'nın ardında bıraktığı tanıklık, onun derin bir cesaretle belgelendirdiği hayatlara ve trajedilere dair keskin bir örnek teşkil ediyor. Gazze'deki insanların hikayeleri, artık daha geniş kitlelere ulaşma potansiyeline sahip. Fatma, hayatını kaybettikten sonra topluma dair yaşanan aynı gerçeklerin devam ettiğini gösteriyor. Onun anıları, onun hedefleri ve idealleri, belgesel niteliğinde savaş hikayeleriyle ölümsüzleşecek. Savaşın getirildiği acılarla birlikte Gazze, Fatma'nın hayal ettiği dünyaya oldukça uzak bir yer olmaya devam ediyor. Ancak onun bıraktığı miras, bu hikayeleri sonsuza dek anlatacak ve gücünü asla kaybetmeyecektir.
Fatma'nın hikayesi, her ne kadar acı bir sonla bitmiş olsa da, onun azmi ve insani değerleri, birçoklarına ilham vermekle kalmayacak, aynı zamanda savaşların sona ermesi için gereken cesareti ortaya çıkaracaktır. Gazze'deki bu trajedinin, dünya üzerindeki pek çok savaşı ve gazetecilerin, savaşın ortasında dahi nasıl bir görev bilinciyle çalıştığını belgeliyor olması, Fatma'nın başardığı evrensel bir gerçekliktir. Savaşın ve rakamların gerisinde, her zaman bir insan var ve o insanın sesi, Fatma'nın sesiyle yankılanmaya devam edecek.