Geçtiğimiz günlerde yaşanan korkunç bir cinayet, toplumu derin bir üzüntü ve öfkeye boğdu. Esra Sinem Y., 30 yaşında yaşamına son veren bir kadın olarak, şiddet mağdurlarının karşılaştığı büyük zorlukları gözler önüne serdi. Katili, tanıdık bir isim olarak dikkat çekiyor ve mahkeme tarafından alınan uzaklaştırma kararı, yaşanan olayların önüne geçemedi. İlk olarak 15 Ekim'de Merkez ilçeye bağlı bir apartmanda meydana gelen olayda, Sinem'in katili tırmanarak balkondan eve giriş yaptı ve korkunç bir cinayet işledi. Uzaklaştırma kararının nasıl bu kadar etkisiz kalabildiği ise tartışmaların temelini oluşturdu.
Hukuki süreçler ve koruma tedbirleri, kadına yönelik şiddeti önlemede yapısal sorunlar barındırıyor. Uzaklaştırma kararı, sezgi ve öngörü ile alınmış olsa da, uygulamada ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalabiliyor. Bu bağlamda Sinem'in davası, ne yazık ki toplumda var olan bu sorunları bir kez daha gündeme getirdi. Söz konusu olayda, Sinem’in katili, daha önce uygulanan uzaklaştırma kararının ve koruma hukukunun ne denli yetersiz olduğunu açık bir biçimde sergiledi. Uzaklaştırma kararlarının yeterli olmayışının sebepleri arasında, uygulamaların yerleşik, etkili ve sürekli olması gerektiği yer alıyor. Ayrıca, mahkemelerin şiddet uygulayan kişilere yönelik yaptırımlarının, mağdurlar için gerçekte ne ölçüde caydırıcı olduğu da sorgulanıyor.
Bu cinayet, medyada büyük yankı buldu. Ülke genelinde kadına yönelik şiddet ile mücadele eden dernekler ve aktivistler, durumun aciliyetine dikkat çekti ve yetkilileri harekete geçmeye davet etti. Kadın cinayetlerinin önüne geçmek için daha etkin bir sistemin oluşturulması gerektiğinin altı çizildi. Hayatını kaybeden Sinem'in ailesi, sosyal medya üzerinden kampanyalar başlattı ve diğer kadınların daha fazla korunmasına yönelik taleplerini dile getirdi. Aile, Sinem için düzenlenen anma etkinliklerinde, toplumu bilinçlendirme ve hemcinslerinin hayatını koruma adına mücadeleye devam edeceğini açıkladı.
Sonuç olarak, Sinem’in cinayeti, sadece onun hikayesini değil, benzer hikayelerin sayısını azaltmak adına bir dönüm noktası oluşturabilir. Uzaklaştırma kararlarının etkisiz kalmaması, toplum olarak bu tür olayların önüne geçebilmek adına öncelikli konular arasında yer almalı. Yaşanan bu acı olay, tüm iktidarların, sivil toplum kuruluşlarının ve bireylerin kadınların haklarına sahip çıkması için yeniden bir aynada yansıması niteliğinde. Sinem’in anısını yaşatmak, bu konudaki farkındalığın artırılmasına yardımcı olacak ve hem bireysel hem de toplumsal sorumlulukları sorgulamamıza neden olacaktır.